27 Ağustos 2011 Cumartesi

rehavet rehavet

sabah rehavetinden,   z.teyzenin telefonuyla uyandım sabah.    kızı sevde geldi almanyadan,  bir hafta önce felan.    sos çağrısı yapıyordu,  akşam gelecek kalabalık için.     elele verdik,   bişeyler hazırladık.    hesabıma kemalpaşa   ve alamanların deyimiyle,   fefe ayıklamak  ve   bol çene yapmak düştü.

sevde,   15 yıldır almanyada ,   savrulup duran bir can.     o kadar iyiniyetli ki;    bu yüzden herkes yararlanma çabasında .    eşi de buna dahil.    kızcağız üç işte birden çalışarak,    kocasının kumar borcunu ödüyor hala. hayat zaten böyle değilmi ?  birileri verdikçe,  diğerleri almaya sıraya girer.    sen tevazuyla eğilirsin,  üzerine binmeye kalkar birileri.

eve geldiğimde ,   boş mu durdum ?    nerde?    kavala kurabiyesi düştü aklıma ;




unu kavurdum yağsız,sonra malzemeleri ilave edip, yine kabukları soyulup kavrulmuş, bademleri ekledim ve yoğurdum;




işlem tamam.     tarif  ye-tur dan.
durup oturdum  mu ? hayır. bunları yaptım :)




bunları da yaktım :(


biraz müsaade;     bayram tatili için,     çoruma yeni meconlara gidiyorum:)

25 Ağustos 2011 Perşembe

z. teyze iftarı

bugün niyetim,    sadece kendime yazlık pardesü bakmaktı .      sabah işlerimi bitirince     ve bu aralar favori pastamı pişirip,    dolaba koyunca düştüm,    armine yoluna.            z. teyzeye uğradım önce,     malum kızı burda      ve yarın olıvıuma gitme planları yapıyoruz,   kader ne der bilmem .    
akşam,  erkekimin ve kızımın   arkadaşlarıyla,    iftar programı olduğunu öğrenince,bizi lahmacun partisine davet ettiler,   ayran benden.

eşim iftar için, itinayla kesilmiş hayvanın etini almaya gidinc,   e takıldım peşine .     et ve süt ürünleri için istanbula gittiğimizde,   uğramaya çalışıyoruz .       dönüşte armineye uğrasam da ,    aradığımı bulamadım,bu şubeye    fazla çeşit gelmiyor demekki.   bayramlık etekler gelmişti    ,beğendim .   lakin bir eteğe 170 tl fazla geldi doğrusu :(

akşam üzeri ,   ayranımla beraber,    somurtuk oğlumu da aldım,  gittik iftara.       kızamıyorum,     çünkü o yaştayken,      hiç bir yere gitmek istemez,      dünyaya ve aileme küs,      tepemde karamsarlık bulutuyla gezerdim.         sanki, şimdi bile öyleyim.      ama yok,       iş hayatının stresi böyle büktü belimi.    eve oturtun beni,       ne şen şakrak hatun olurum;       günlere gider,     lüzumlu lüzumsuz bakmaz,   ,  ismek kurslarına yazılır,       muhtarlığa kesin adaylığımı koyardım.

kısa kes teyyare.     işte bayanların sofrası; (böyle söylemeyi seviyorum)




kemal abinin tostları,  in di masamızda.    öyle özene bezene hazırlamışki,     kapış kapış gitti. inanabiliyormusunuz,    içli köfteye bakan bile olmadı.       bu sofrada ,    belki tabaklar takım değil, çatal bıçaklar pazar malı idi  amma ,     yemeğimizin yanında öyle bir samimiyet vardı ki ,    daha da tatlı yaptı tüm yenen nimetleri.    zaten evin kızı gibi görürler, sağolsunlar. şimdilerde,    bucak bucak kaçtığım, kendi ailemde görmediğim samimiyeti ,  görüyorum orada.    Mevlam bir yerden alıyor,    ama diğer yandan veriyor,      şükürler olsun.

oturuş şeklimizden belki de ,   doyduk ama şişmedik.       lakin yemekten sonra içtiğim sular, mahfetti beni ve namazdan sonra yürüyüş,   mecburi oldu.       ayaklarımız tükenene  dek yürüyüp ,     ağzımız yorulana dek konuştuk.
eve geldiğimde,      bulduğum iki müttefik  :)     ve kocaman bir asık surattı :(
bu kadar gezme arası ,     neler yapmışım bak sen ;



tarif  sevgi'den


24 Ağustos 2011 Çarşamba

yer sultanahmet....

takvimlerden ramazan,   iftar vakitleri...
minik minik yavrular,     camiinin önündeki çimlerde koşturuyorlar.      her tür satıcı,    kaldırım kenarlarında tezgah açmış,  rızk peşinde.     binbir sabırla diziyor şalları teyzem     ,iki saat sonra toplayacak oysa.

az ötede ,camış misali   uzanmış faydasız ,    piknik havasına girmiş belli ki.     korkarım az sonra , atlet pijama moduna girecek.       ya arkadaki kadına ne demeli ?        tüp  taşımış üşenmeden,    menemen yapma telaşında .    onlara gülerken,    düdüklü tencereli teyzeler,   şok etti tabii.




gavurcuklar diken üstünde    ,bizimkilerden edepli ; bir köşede sessizce  yiyorlar,   göstere göstere değil.
bizim aile  alabildiğince macır ,  yani muhacır misali ,   gazetelerin üstüne ilişivermişiz .   pidelerimizi çiğniyoruz gülüş cümbüş.      hani doymazdık ?    bak sigara börekleri , duruyor öylece    .pastayı ve kavala kurabiyelerini kim yiyecek ?

iftardan sonra sessizleşiyor etraf,      sadece acayip ışıklı pervaneleri,   uçuran bebeler hoplayıp zıplıyor,millet  kafaları kollama telaşında.  nevalse  kedileri gözlüyor çaresiz :(

sultanahmet bizim bölgemiz bu ay,    yabancılardan ziyade.      doldurmuşuz yolları,    hizmetler hep bize. mehteranla çoşuyor,     teravihle  iftarın ağırlığını atıyoruz üstümüzden.    camii büyük,    alıyor   devasa kalabalıkları.
herkese yer var burada,    bu meydanda.    yeter ki biz sabredelim birbirimize,  yemek dilenen çingeneye,bizi dumanaltı yapan gözlemeciye    ,tepemizde bağıran çiğköfteciye.

23 Ağustos 2011 Salı

buram buram tatil günlerinden,  herkese merhabalar.      aç- susuz da geçse  yine de güzel, tatil.    tek üzücü gerçek ,   yakında bitmek üzere olması  ve daha 1 kilocuk bile verememiş olmam.

günler,     tam bir rehavetle geçiyor,   bunun yanında, rutin annelik hizmetleriyle.       ergen boncuğumla uğraşıyoruz ,   bolca isyankar   ve başa çıkacak sabrımız var mı bilemiyorum.      geçen akşam,  sabır taşı goncamın çatlamasına az kaldığını gördüğümden beri,   pek emin değilim.

geçen akşam,   iftar yemeğine erkekimin arkadaşına gittik,   hanımıyla pek samimiyetimiz yok ,     her sene iftarlarda birer kere karşılaşmamızı saymazsak.      yanıma sokulmaya çalışmasından anlıyorum ki,    merak ediyor.       ahh..      zaten bahsetmiştim,     kaçındığım insanları çektiğimden şurada.    kadına  önyargılıyım biraz,    kabul ediyorum.    adamın  kendi ağzından arkadaşlarına ,      eşinin  evinde toplantı istemediğini duyduğumdan beri.      beyfendi diyemiyorum ,  bunu söylediği için .    konuyu kapatmak için,  iftar yüzünden bayağı uğraştığını söyleyebilirim.    dörtte birini tüketebilmemize rağmen.
dün akşam iftara misafirim vardı;



menü basitti; mercimek çorbası - fırında köfteli papates ,
iftariyelik   ve    sarımsaklı havuç salatası





közlenmiş biber ,tarif hünerli bayanlardan,
mücver ve börek




küçülen  mideleri düşünerek,  porsiyonları küçük tutsam da,    zeytinyağlı yapmasam da,  dünyalar kadar  arttı .
misafirlerimden bahsedersem ,   teyzemin oğlu ve ailesi.    yakın oturmamıza rağmen,   uzun zamandır ailece görüşememiştik    ve sorumlusu  biz değildik.    sanırım dayım (yaş farkından dolayı öyle deriz biz) , sırtında gezdirdiği yeğeninin,   kendisinden bir adım ötesine geçmesini hazmedemiyor    ya da,  bilmediğim nedenden dolayı kırgındı .    biraz da,     trakyalıların mesafeli akraba ilişkilerini katarsak işe, normal geliyor bu uzaklık.  gönül tersini istese de.
akşam güzel geçti,  yine de bir iki laf yedim, kafaya takmadığım.     az sırtında gezdirmemiştir beni .   lakin sevgili dayım ,     arkadaşlarından gelen kahve çağrısına dayanamadı,    kısa kesti ziyareti .
eşinin üzgünlüğünü görünce,   yine aşık oldum goncama,   evde bizimle olduğu için. 

22 Ağustos 2011 Pazartesi

yeni bir gün

bugün ,  dolu dolu geçti ;    akşama değişik çorba yaptım. tarif  hünerli müge hanımdan;



az tereyağ az sıvıyağ karışımında 1 kaşık unu biraz çevirdim,teflon tencerede.2 tane patates ve 1 havucu rendeleyip,azıcık da onları kavurdum. 1,5 litre tavuk suyu ilave edip,    patates pişene dek,    kısık ateşte kaynattım.    baharat olarak nane ve karabiber tercih ettim.
yanındaki, krep böreği ya da pastası.     4 tane krebi üstüste koydum.     üzerine kıymalı harcı yaydım.
sonra 4 krep daha .     en üste,    tabii ki kaşar rendesi  ve iftardan önce,    doğru fırına.    hem yemek, hem börek yerine geçiyor, tavsiye ederim.




zeytinyağlı poğaça yetur dan ,sağdaki sodalı poğaça , sanırım sevgiden.     hamurun artakalanını,    tavada peynirli içle pişirdim,  ne güzel oldu :)
ekler pasta;



yemek kitabımdan.
oğlumu yedekten kazandığı,     bir üst sıradaki okula kayıt ettirmeye götürdük.    hava nasıl da sıcaktı.
daha sonra erkekim boncuk kızımı alışverişe pelican mall a götürdü,ben de peşlerine takıldım,   bu yaz avm güzeli oldum ya ,   ondandır.      oruçlu olunca,  günler uzadı sanki.




pelicanı pek beğenmedim,      ortadaki genişlik epey çok.       mağazalardan ziyade,     cafe tarzı yerler fazla.  dedim ya;      bu milletin işi gücü yok,     habire oturup laflıyor biyerlerde.
orası kesmedi,     torıuma geçtik,     ilk defa gidiyorum  .     ahdettim;      gitmedik avm bırakmıycam bu gidişle.       gidenler bilir;     üst katlar otopark     ve mavi poşet geçirilmiş gibi duruyor,    en azından biz benzetiyoruz.    soldaki foto ,   meşhur,   fakat şu an terkedilmiş snowpark




işte o poşetin iç tarafına,     böyle orjinallik yapmak, kimin aklına gelirdi ki ? bknz sağdaki resim.
waikikide,   şu meşhur beyaz elbiseyi buldum,   yanında başka elbise ;




ve romantik eteğim;




aslında beyaz elbiseden vazgeçmiştim ama denemek için giyince  dayanamadım ,dantelli felan işte. dokundu vintage yüreğimin romantik katmanlarına..

21 Ağustos 2011 Pazar

sabah sabah çıktık yola;




oğlumun rutin göz muayenesine doğru.      fırsattan istifade,      ben de muayene oldum,       malum fazla kitap ve pc gözlerimi yoruyor.      geceleri bilhassa,  yarasa gibi oluyorum,   asla yakını göremiyorum.       tatile çıktığımızda,    okuma lambasıyla haritaya bakmam gerektiğinde,   fark ettim .

oradan,    koştura koştura eşimin mide doktoruna.  gide gele,  nişantaşı çocuğu olduk biz.     sahilden bakırköye giderken,    önce dolmabahçeden  sonra,     eminönünden geçtik;




saat beş civarı  ve trafik şimdiden yoğun.     nolacak bu yollar böyle ?
trafikte  giderken ,bizim lise kankalarıyla,    iftar buluşması ayarladık haftaya ,kızkıza.     tek kriterimiz var;  kedisiz bahçe olmalı.     bakalım nereyi bulacağız ?
en son kitap molası;




kitapsız saat geçmek bilmiyor beya.     artık mama resmi yok.      neden acaba?

20 Ağustos 2011 Cumartesi

anladınız siz onu

anneler ! eskiler yeniler,sabrı geniş ya da dar olanlar . depresyon pençesindekiler ,   ya da bihaber olanlar
please !
dünya sizin ve bebeğinizin,     ya da çocuğunuzun çevresinde dönmüyor .   severken ya da kızarken kendinizi kaybetmeyin ki,
yaşgünü,diş günü vs lere efor harcayıp da ,      eğitimi tamamen tv ye bırakıp, kendine vakit ayırma adı altında pc de kendinizi kaybetmeyin




nasıl bir insan olmasını istiyorsanız,    önce siz öyle oluverin.        sigara içen ya da içmeyen,hak yiyen ya da yemeyen.       model sizsiniz çünkü.
sizler  ailenizi genişletirken ,     aynı zamanda milletimizin  gelecek ümidini  yetiştiriyorsunuz.      zaten bunun bilincinde olan,      bakabileceği,   eğitebileceği kadar çocuk dünyaya getiriyor.

sizi ve ve bebelerinizi elbette seviyoruz.       ama  sizin kadar değil,    o yüzden bebek günlüklerinizde mide bulandırıcı , ayrıntıyı paylaşmasanız da olur.      mevzuyu açmaya gerek yok       ,anlayan anlamıştır.
anlamayan da,     kendi  büyülü dünyasına geri dönsün bir zahmet.

19 Ağustos 2011 Cuma

dikkat , bu bir mimdir !



Kurallar!  (The Rules)


Yazının başlığı " Blogger N'lerini seçiyor ! "şeklinde olmalı.. Bir bütün halinde ilerlemeliyiz. Her kategori için en fazla 3 kişi yazabilirsiniz..  (Sadece bir kategori için 5 tane yazma hakkınız var. Çoğumuzun blog açmasına sebep olan şey, kendimizi anlatmak.) Ekstradan 1 kategori daha ekleyip, seçiminizi yapabilirsiniz. Kategori açarken tercihinizi mümkünse en zeki, en güzel, en akıllı gibi şeylerden yana kullanmayın. Tamam birbirinizi tanıyor olabilirsiniz. Ama burda genel bi seçimden bahsediyoruz ve birbirimizi sadece yazılarımızdan tanıyoruz. Yazılardan yola çıkarak sonuca varabileceğimiz kategoriler olmalı. (Kişileri rencide edecek, küçümseyecek türden kategorilere kesinlikle yer vermeyin.)  Aynı kişiyi birden fazla kategoriye yazabilirsiniz. Mim yazılarınız kesinlikle okunacaktır. Yazılarınız okunduğuna dair yorum bırakılacaktır. Bir gün içerisinde yazılarınıza yorum gelmezse mail atarak haber verirseniz en doğru sonucu elde etmiş oluruz.

en iyi tasarıma sahip blogger;   ge-ce,
en güncel blogger;      büşra,       anne kaz,
en meraklı blogger ;   nabrut
en çok gezen blogger;   papatya- şef,    yemyeşildeniz
en çok bilgilendiren blogger;    birileri anlatsın,    swotpısces
en çok kendini anlatan blogger;   şerife ,   kelebek gibi
en çok eğlendiren blogger;   bilge    sevgi,
en çok yorum yapan;   nilhanotuzundan sonraneşe

18 Ağustos 2011 Perşembe

kıskanmak

laf ,  söz dinlemeyen ,  bir çocuk gibidir,   kıskançlık.    hani,     huysuzluk eder sızlanır,    sen de gayet anlaşılır biçimde izah edersin,    ama yok.          anlamamakta direnir.        hisler kabarmış,   gözün önüne inmiştir  perde,      kulaklar nerdeyse sağır olmuş,    duman çıkıyor sanki.          söyleyeceğin hiç bir şey,   hatta hiç bir kendini adamış bakış,    tatmin etmeyecektir o canavarı,     esip gürlemekten başka.

ahh...      halbuki esene de,     estirene de ne kadar eziyet !        harcanır güzelim dakikalar ,    ömür denen iki günlük macerada.       acı sözler ,   suçlamalar havada uçuşur ,     halbuki aşkın kuralı ,  güzel sözler ve güven
değil miydi ?



iki ucu keskin bıçaktır kıskançlık   ;      elindeyken       sevgiline      doğrulttuğunda acı çekersin,     sana yöneldiğindeyse,       suçlamanın haksızlığıyla     nefes bile alamazsın ,      o kadar incinirsin.
sen kalbindeysen onun,      uydun gibidir adeta.       yörüngenden ayrılamaz.         çekim kuvvetinle senden başkasını zaten göremez .     görüyorsa da bırak gitsin,       baktığının olsun.




ihtimallerin gerçekliği;     işte aşkın yokedicisi.   kalbi zindan zindan,  gezdiren hüküm.    her şeye evet ,ama bir yere kadar.     o yer de ,    aşıkın yörüngesine  yabancı cismin girdiği yer.       eğer varsa en ufak ihtimal;       medeniyet susar o an,        ipleri devralır bünyede,    mağara devri atasından kalan, her ne varsa; kemik,   ilik ya da his. 
orada kıskançlık son haddindedir ,      gözü bürüyen kızıl perdeden,      dimağa hiç bir şey,  mantık ulaşamaz adeta tanıyamazsın sevdiğini ,   yabancıdır bakışları.

öyle yabancı ki,     boynunu sıkacak  yada,    söküp kalbinden atacak gibi bakan.

17 Ağustos 2011 Çarşamba

tövbe ..

iskender yemeye ,    tabelasında iskender yazan,    herhangi bir yerde.          malum pek severim ,dışarda yemek yediğimiz nadir anlarda,      hep tercih etmişimdir. (  neden nadir ? hazır gıdanın ne olduğunu bildiğimiz için )        ama bu kadar beğenmediğime,    ikinci kez denk gelişim.




dün akşam,     liseden   arkadaşlarla malum iftarımızı yaptık       mekan olarak,      çoğunluğumuz beylikdüzü tarafında oturduğumuzdan,       avcılarda toplanalım dedik    ve  kebapçının terasında buluştuk.
ilk sancıları,     vejeteryan serracığımın salatasında yaşadık.     neyse,      fazla takmadık     ve devam ettik. malum oruç;      yenilen her lokmanın,     daha tatlı olması gerekirken,yok olmuyor;       meşrubatlar ılık  ve ana yemek iskender tatsız.        gönül sohbet ister,       iftar bahane dedik      ve     41 liraya,  vasat menüyü sineye çektik .           gülüş cümbüş,saati onbir yapmışız,        eee        hepimiz bağımsız yaradılışlı,    evden rahatız da,       oturasımız da var .      lakin  kapatıyoruz diye sepetlendik.




büyükçekmece sahile gidip çay içmekten,      aleve gidip kahve içmeye kadar,       bütün seçenekleri eleyince eve,    paşa paşa kocalarımıza döndük.            neyseki limit aşılmamıştı da,    dönüş gülümseyen yüzler, sevilesi gözlere oldu .  
bir saat sonra gelseydim ,  kendimi    asık yüzler- somurtuk dudaklılar ülkesinde bulmam  işten bile değildi oysa.işte o bir saat bardağın taştığı ,   pencerede beklemenin bıktırdığı sınır.  kendimden biliyorum :)
bir iftar daha yapalım ,   dediler arkadaşlar .
şansımı zorluyor gibiyim.

16 Ağustos 2011 Salı

umutsuz ev kadınları !

ayağa kalkın !     hatta bizzat atağa geçin!
atı alan (at burada eşler oluyor maalesef),    üsküdarı geçmeye niyetli,     hatta globalleşen dünyanın öte ucuna bile uçabilir,   pegasusta bu fiyatlar olduğu sürece.
kalkın da,     saçınıza iki tarak atın kardeşler .      evde kendi kendinize bile olsanız,     mütevazi de olsa süsleniniz ,üşenmeden.




bakın nasıl da düzelecek moraller,    bakışlar berraklaşacak  belki de.      sizler  gönüllü hizmetçi,  bakıcı, aşçı vs vs den ibaret değilsiniz.       dünyanızı renklendirin ,    çevrenizi donatın ; istediğiniz sevdiğiniz uğraşlarla. bırakın   sevdanın,selimenin yaptıklarını anlatmayı,    kalsın onlar sizden   adımlarca geride.

hep şikayetçisin monoton dünyandan.   haklısın ,kırmalısın onu !     yapılacaklar o kadar çeşitli ki,  bir adım ötende,    elini uzatıp almalısın istediğini;
hayırseversen zaten,    kedi köpek beslemekle sınırlama kendini,      insan evlatlarına da el uzat,    muhakkak birileri tutacaktır   elini.
tamam beceriklisin,   ismekten de tasdiklisin,    ömür boyunca da gitsen,   bitiremezsin zaten yüzlerce şu,bu kursunu.
ruhunu da doyurmalısın ,     seni hayata tutundurmasını istiyorsan eğer.




ahh...    her şey para deme bana lütfen ,     şu dünyada,     üçotuza dünyayı dolaşan insanlar varsa,  senin ne eksiğin var onlardan ?      gidebileceğin en uzak yer,    gözünün kestiği değil,    gönlünün istediği olmalı .
ruhunu doyurmak derken ;    her yerde var,    ücretsiz konserler filmler ..    ne haber?    bir akşam da  eşini  bunalmışların      beş karış suratıyla değil de  ,     piknik sepetiyle karşıla,  varsın plastik olsun.
ama içine sevgini koymayı unutma ,   belki de minik bir notla..

velhasıl;    yenilen de yenilen.         yoksa yenileceksin   hayata ve     içi boş süslü kabuklara  ..

ahh..       çalışan kadınları hiç sormayın bana,     onlar ölmüş de ,   ağlayan  arıyorlar  beyhude ..

15 Ağustos 2011 Pazartesi

yanarız da döneriz de

icabında abla..     daldan dala atlarız kuş misali.      bir o yana bir bu yana.     bir bakmışsın ötelere doğru uçmuş,gözyaşında,     bir bakmışsın  içi kıpır kıpır, dünya telaşında
sabah kalktığında ,     hemen gidip alası donatası gelir salonu, evi.     akşama kadar  ama .    akşam evden vazgeçmiş ,   arabaya konmuştur bile gönül.


                                                                                                                    görsel

ahh...     araba mevzuna girmeyelim ,please.     fikirler ,      touaregden ,bmw volvoya kadar kendi içinde çeşitlenir.       bazen yalan dünya,rüzgarı eser hızlıca,       kendimi bırakıp süzülmek isterim,     hayat karmaşasında .     lakin bünye uygun değil,      yaprak gibi uçup gitmeye,   ayakları sıkıca basmak ister yere.

biraz da huyla ,     yetişirken biçimlendiren,   etkenlerle alakalı;      modellediğin kimse,     bonkörse öylesindir ,ama bazen de değil.    baskınsa karakteri,    sakin olabilmen elinde değil.

aslında sakinlik ve huzurdur amaç,heyhat  !      tilkiler bırakmadıkça rahat ne mümkin !
ne yapmalı,    etmeli de zihni rahatlatmalı ?         önce galiba kendini tanımalı,    yapabileceklerini tartmalı ve  üç beş kuruşluk günlük zevklere,    ya da vakit geçirmelere değil,    hedefine odaklanmalı .


                                                                                                                            görsel

hedef ne ola ki dersen ?      derim sana,    kişiden kişiye değişir ama,     orta yolu birdir ,   üç aşağı, beş yukarı  sırası değişse de bazen;
ev,    araba,   iyi bir iş,    tatil ,çocuklara rahat bir gelecek ve eğitim vs vs
sayarken kayıp gitse de dualar,dilekler  ağzımızdan ,     şu zamanda,     alınteriyle olsun,    helalinden olsun diyorsan,     mirasçı değilsen ne kadar da zor.       en az beş yıllık plan yapmalı,    eyvah ve keşkelere rağbet etmeden önce, o yolda atmalı adımları.
sıkıntı ve bunaltı,    belki adım başı arkadaş  lakin,   karşında biçimlendikçe hayalin ,     içini ferahlatacaktır yavaş yavaş.
emsallerin cırcır böceği misali,    saadetle öterken ,terini sileceksin  ve yürüyüp gideceksin yanından .   bitiş çizgisine geldiğinde ,     onun yanında,       boşa sarfedilmiş kahkahalar ve saatler dururken,   yapabildiysen eğer,   göstereceksin  herkese,   elinde gülümseyen  hayallerini  zaferle .

13 Ağustos 2011 Cumartesi

ah ah...

nerde kaldı o canım uykular ?      akşamdan kafayı yastığa koyup,     sabaha uyanmalar ? arası kayıp..
rüyasız,    ama dinlendiren uykular..
13 yıllık okul hayatımın çoğunda ,   sabahçıydım .      yaz tatili olsa da ,    uyusam diye iple çekerdim. ama ne çare?       annem ,   saat on buçukta seslenirdi en geç.     nolur be anne ,     az daha uyuyayım desem de, hiç uyutmazdı.             oysa o yaşlarda,     şimdikilere nazaran,    ne kadar uzun ve amaçsızca geçerdi yaz tatillerimiz.       annem uyutmadı ya ,evlenince uyurum diye hayallenirdim,  koca kız.        evlendikten sonra,hıncını alırcasına uyudum   öğlene kadar,     ama sadece 1 yıl.     sonra bebekli kadınların hepsi gibi, başladı gene uyku hasreti.       ara ara buluşsak da ,   kavuşamadık öyle uzun uzun     ve hiç doyamadık birbirimize.




şimdi tatil;      lakin düşünceler    daha fazla     ve alışkanlık olduysa ,   sabah sekizde zınk diye, gözünü açmaya ,uyumaya çalışmak da,      bir nevi işkence.          bir de şimdiki içten geçmelere bakalım;       uykuyla uyanıklık arası     dalmalar .  bazen eşle konuşup,     hiç hatırlamamak.     en ufak bir   pürüz  takıldığında   zihne ,paramparça   olan zorunlu dinlenmeler.      zaten yakında işbaşı   ,sabah yedi buçukta ayaktasın,  işe gitmek üzere.

öyle ya da böyle,    yamalı olsa da,   uyku işte ;    kırık dökük de olsa yenilenme süreci bizim için.
makus talihinden kaçmaya çalışan zavallı vücudumuz.         düşüne düşüne ,insiyatifi ele alan   beyin, şalteri indirdiğinde bayılıp kalıveriyoruz,  tedirgin kaçamak uykunun kollarında .
ama merak etme,sorunlar,    bunalımlar     ve     panik ataklar ,  uyandığında  başucunda seni bekliyor olacak

görsel    işte buradan.

12 Ağustos 2011 Cuma

istanbulun taşı,  toprağı altın değil tabiiki ,  para .      neden mi ?     hemen anlatayım;



önceki gün,      evlilik yıldönümümüzdü,     boğazda biraz gezdik.       hava tam gezilecek gibiydi;




güneşsiz ve hafifçe  rüzgarlı.      azıcık deniz kenarında oturup,      iyot soluyalım diye,     arabayı her parkettiğimizde  mum bacaklı miki,   çingene çocukları ,yerden bitiyor adeta    dilenmek için.    ispark memurları desen ,   makbuz kesmek için hazır ve nazırlar.
o sahil senin,   bu sahil benim      taa rumeli fenerine dek gitmişiz;




iftara emirganda sarı köşkteydik;




herkes bahçede,  biz içerde .    neden acaba?
kedi belasından olmasın sakın ?




menü; çorba (fena değildi)-vasata yakın iftar tabağı-beğendili kebap-açık büfe tatlı, meyve.
dönüşte  otobandan    ogs den geçiyoruz ,     arabada cihaz  olmasına rağmen tanımadı,  kaçış   cezası  yazıyor; 71,50
güne iyi bir son
mutlu mutlu yıldönümleri bize.