28 Şubat 2011 Pazartesi

sahi ne işimiz var burada ?

ya çalışıyoruz,    ya da geziyoruz






çok çalışınca    ya da    üstüste bir kaç gün takılınca arkadaşlara,    home sweet home nidaları koyveriyoruz
ne zamana kadar sürüyor   ev aşkı ?        üç vakte kadar,      dördüncü vakitte gene dışardayız.

çalışmak;      kimine göre zorunlulukken,   kimine göre eğlenceye dönüşüyor ,    sosyal olmak anlamında.  mazeret hazır bekliyor;      eh   o kadar okudum,     ekmeğini yiyeyim .




sen o ekmeği yerken ,        evde minik bebeğin bakıcıdan ne yiyor acaba ?

çalışmıyorsak da,      kocaman pusetler,devasa çantalarla gene dışardayız.         evde daha rahat olmamıza rağmen ,    avm lerde alt değiştirip,     bebek avuturken iki pırtı almaya çalışıyoruz.

aahh        bu sonu bitmek bilmez gençlik enerjisi .      hep sebebi bu  ,      koşturmacalarımızın ,illa gezeyim takıntılarımızın.         sanmayınki ; eleştiriyorum .           bebekle çok gezen  kategorisinde,    hepinize fark atardım bir zamanlar .          hem de toplu taşımayla giderdim nerde,  öyle araba felan.       hatta fatih çarşamba pazarına gittiğim     bile rivayet olunur ; inkar da etmiyorum.





şimdilerde ise,     ikisi de tepemden bakan çocukları bir yere götürmek ne mümkün ?        yalnız takılıyoruz ediyle   nadiren gezmelerde.          gezmeler de hep sebepli ;       bir iş için çıktığımızda bazen yemeğe dönüşüveriyor ,   sonu illaki kitapçıda biten.        onun dışında iş harici,  hep evdeyim          hatta haftasonları z.teyze evde olduğumu görecek de,, gezmeye götürecek diye aklım çıkıyor.    o kadar eve hasretim ;kitaplarım ve pc ,  yetip artıyor bile.





bakalım  ,bundan sonra zaman ne gösterecek ?            teyyare ani gelen ilhamla  çok gezen mi olacak , ev kedisi mi  ?              daha da uçuğu  kendini elişine verip ,    geri dönüşüm kraliçesi mi  ?

peh     çok zor



alakasız not; bugün  niyetim ;  masalın devamını getirmekti.   lakin,  blogları görüntüleyememe sorunu devam ediyor.     sadece kendi blogumun önbelleğine ve kumanda paneline ulaşabiliyorum,    diğer blogları da readerdan okuyabiliyorum .      yorum yazamıyorum  (şiştim o yüzden epey) .
aksaklık  s.online adsl kullanıcılarında var sadece,    firmayla görüştüm;   zannederim   superonline ile blogger  mahkemelik  olmuşlar .o yüzden superonline kullanıcıları blogları tıkladıklarında ,bu siteye erişim mahkeme kararıyla durdurulmuştur yazısını görünce şok olmasınlar.( ben oldum da )   .
neyse benim yerime de siz okuyun gari..

26 Şubat 2011 Cumartesi

küs bacı

anneler ve babalar kutsaldır       hele annelerimizin rızasını almazsak        başımızı dertten ve beladan kurtaramayız diye düşünürüm hep .         şu dert yükü olan dünyada sanki fazlasına ihtiyacımız varmış gibi.

bir evlat, annesi babasının yadigari diye düşünürse,       onun derdiyle dertlenip çare ararsa ,     rahat ettirmek için çırpınırsa ..
düsturu anneyi üzmemek olursa ,      attığı her adımı- aman dikkat-    diye attığı için olsa gerek,   cam kırıkları üzerinde yürüyüşe dönerse,     evdeki hava ...





yine de anne derse ki ; oğullarım sözümü dinler,  beni üzmez .
art niyetsiz bir şakayı baz alıp üzülürse,      yaptıkları değil de yapmadıkların      gözönüne alınırsa

evlat da küser       ve umudunu keser         çünkü ne yapsa oğullarının tahtında olamıyordur bir türlü.

ne yapmalı ?         tabiki vazifesini             ama yine de küser         derinden derinden ...


 .

25 Şubat 2011 Cuma

hey dostum , iyiki varsın

 
meşhur z.teyzeden bahsetmişimdir ;  evliliğimin ilk yıllarından beri, ablalık yapan   .   çaktırmadan tabii.
evlerinin neredeyse ferdi gibiyim,     o kadarki ;       işten gelirken bazen  ararım; açım ne pişirdin diye , ondaki menü daha  güzelse, takılırım  çekinmeden.





aramızda 10 yaş var ama hep deliliklerime ayak uydurmuştur      yeri geldiğinde de kulağımı çekmiştir.  emniyet subaplarımdan biridir  z.teyze .

oğluna kız bakmaya beraber gittik,   bu konuda hiç bir fikrimiz yokken.     ağlanacak şeylere beraber gülmeye çalıştık ,bazen de beraber güldük .    ama geçinilmesi zor insanla,    nasıl kanka olunacağını öğretti bana .   hiç yargılamayarak.    bana ettiği dualar kabul olmuştur hep.

on yıl önce felan  alt komşumla sorun yaşamıştım. birbirimize gıcık kapıp ,uzak duruyorduk. kadının her yaptığı batıyordu;  en çok da cimriliği.     siz  arkadaş olacaksınız bak ,dua ediyorum size derdi .      dudak bükerdim,   mümkün değil diye.      komşum ev aldı taşındı,    bir zaman geçti.       amway işi yapıyorum,    kişisel gelişim kitapları okuyoruz devamlı ;   o zaman nerede yanlış yaptığımızı anladım        ve okuduklarımı uyguladım .         kadınla aramız düzeldi,   hem de o da başladı satışa ve kullanmaya .





z.teyze  bugün öğlene doğru sağlık ocağından  geldi,çat kapı.        kahvaltımızı ettik .
menü basit ; kahvaltılıklar  artı ,elde açma yufkadan  börek ,  tahinli kurabiye, tost,söğüş domates ve badem
malum cuma ; kur'anımızı okuduk .boş   geçmedi        ne güzel .

bu     saydığım hasletler dost tarifime ne kadar da uyuyor.

24 Şubat 2011 Perşembe

metres mi tetris mi ?

zordur   ikinci kadın olmak  ( herhalde ).  

arkadaşların ,     yaşıtların gözlerinin önünde evlenip,    gidiverirken , ufak ufak panik     başgöstermeye başlar sıra sende artık nidaları arasında          dikkatli gözler,    her arkadaşlığını teşvik eder artık, tren kaçmasın misali





iki seçenek var ;       ya tevekkül     ya da         kapılmışlardan birine çengel atmak,   boşver kimyayı felan herkes bilirki ;       niyetler halis olmadıkça,     iki  kişinin üçüncüsü şeytandır.        farzetki sevdin bir aile babasını ,    başlar hayatındaki parendeler  ,yalanlar .  karısı onu anlamıyordur da seninle karşılaşana dek anlayamamıştır   by slk.        ya da boşanacaktır zaten       by ylncıların şahı.

eğer kanmak istersen;       ya mazoşistsin,     bu yüreği ağzında, kısa ömürlü      sevinçleri yaşamak için  ya da da sen zaten kötü birisindir  ;        zevk alırsın  yuva yıkmaktan                 kanmak istemezsen de işin zor ; dikenli tel misali kurtulmaya uğraşırsın.      en iyisi hiç girmemek o yola,  yılların heba olur gider     bir genç kız tanımıştım ; hayatının en güzel altı yılını,      bir görünüp bir kaybolan erkek arkadaşına vermişti     evli olduğuna dair her emareyi,    yanlış anlamaya çalışıyordu hala ; bu kadar emek verdiği şeyi    bitirmemek için .     ne kayıp

  



metres olmak zordur ,   tetris oynar gibisin     o kadar anlık  dikkat ister.      her hamleye  uyanık olmalısın
peh        hem de ne için   ?     kullanılmış ,   en güzel şeyleri başkasıyla yaşamış,   biri için.     hep yarışmadasın unutma

şunu herkes bilir ki ;     başkasının mutsuzluğu    ve    ahları üzerine kurulan yuva,    başka bir sarışın depremde yıkılmaya aday .     hep ödün patlamaya hazır          sen de bilirsin de bilmezi oynarsın ;     yuva yıkanın yuvası yıkılır. bir zamanlar metres komşum vardı ; kocam diyordu         .eski karısı psikopatmış da,    çocukları da yaka silkmiş de       adam boşanamıyormuş da       felan filan...      ne desin adam ?       gözüm dışarda, ikinizi beraber idare etmek için  ne gerekirse söylerimmi ?        halbuki uyanık kadındı        demekki kandırılmak için izin vermiş kendisine





erkekleri suçlamak,  kendimizi kandırmak.        hadi herkes itiraf etsin;       hepimiz biliriz ki kadınlardır erkeği yoldan çıkaran,    şeytanın çırakları hariç

eğer nefsinle savaşını verirsen, boğarsan  ;    seni batağa çekme potansiyeli olan     her yanlış duyguyu, ozaman da    acı kesin            lakin      ahh o huzur var ya      her şeye değer ;       doğruyu yapmanın verdiği  ve emin ol ki,    mevlamın izniyle hediyen hazır ,   onun istediği zaman ve yerde.  sabrının mükafatı.

uymuşsan şeytana  da hediyen hazır ;    duymak ve bilmek istemediğimiz     yaradanla senin aranda

23 Şubat 2011 Çarşamba

kaçamak

zuzular evde yokken  akşam ne yapılır ?






balıkçıya gidip nefis körelene kadar, hamsi yenir        yanında da  mis gibi salata...

adsıız

söyleyecek lafın varsa  adınla söyle ki adam sansınlar ,
lafını  da düzgün söyle, yürekli desinler
vur-kaç nereye kadar ?  elbet yakayı vereceksin ele
o zaman  delik ararsın saklanacak ,yurdumun çöplerinde
hani şu yorumunun gittiği yere..

burç burç dedikleri

gazetelerin bir köşesini,   zaptı- rapt etmiş,   her daim mavi boncuk dağıtan ütopyalar mı ?   yoksa aslı astarı varmı ?     burç var aslında,   ama gazetelerde yazılanlara göre değil.
mesela annem;   tam hatırlayamasa da gününü ( kadın beş doğum yapmış üçünü toprağa vermiş, hangi birini hatırlasın ?)     yay burcunun özelliklerini  taşıyorum,





burcumdan bazen;    yok yok    çoğunlukla nefret ediyorum .     hah işte kullandığım kelimeden belli ; nefret etmek  hoşlanmamak ya da    beğenmemek diyemiyorum.       en uç kelimeyi kullanmak zorundayım sanki..  yaşadığım duygular gibi ,    en uç olmalı herşey;     aşırı severim  ya da aşırı nefret ederim , gri yok ki lugatımda tolerans göstereyim .        ya siyah olacak    ya   beyaz ;    ara renklere hayat yok dünyamda






goncamın da nüfusundaki tarih,  oğlağı gösterirken kaynanamın tariflerine göre,    kova gözüküyor       ve özellikleri de yansıtıyorve  en anlaşamadığım burç          gülermisin ?      ağlarmısın ?

21 Şubat 2011 Pazartesi

masal 2

her aşkın bir hikayesi varmış.   işte benim hikayem;

okulun ikinci günüydü ;      baktım birisi benim diye nitelediğim yerde oturmuş,   pembe dosyası  ( bu yüzden onunla çook dalga geçtim çook )     ve üzerindeki yazıyı hiç unutmuyorum;  çorum  .   çorum da  nere  ?diye düşündüğümü hatırlıyorum      ( artık kaç km,   istanbulla arası     herşeyini biliyorum bayan burnu büyük olarak )     
dedimki ( liseli kız havasıyla )  ;  orası benim yerim .    o da  ; öylemi ? demiş   dik dik baktığını hatırlıyorum şaşkın bakışlarıma karşın,        ne kadar yabani Allahın çorumlusu demiştim,        hiç hoşlanmamıştım
artık benim çorumlum oldu

demekki neymiş ?      büyük söylememek lazımmış 
sene sonuna kadar görmezden gelebildim onu ; zor olmadı.         o da bayan 25 yaşla muhatap oluyor derslerine ,    çizimlerine yardım ediyordu  
arkadaşlık ettiklerini düşünüyor,      ayıplıyordum hiç kapalı kıza yakışıyormu diye ?  büyük konuşan koca ağzım benim





okul tatil olmasına az zaman kala,    bayan 25 yaş okulu bıraktı ve sıra komşusu miras kalıverdi bana . kimsenin artığını istemem deyi,   yüz vermedim.        lakin   sadece arkadaşlık istediğini görünce, yumuşadım  sınıftaki diğer kapalı kızlarla bizi gözetti ,   abilik yaptı bize epey .         uzun uzun konuşmalar yaptık beraberce  .       eve  yaptığım kaçamaklarda,      otobüste devam etti yarenliğimiz

ne zaman değişti birbirimize bakışımız,       ne zaman hoşlanmaya başladık ?  söylemek zor .    onunla beraber olmak için,   sıksık eve gitmeye başladığımı farkettiğimde , onun da okula verdiğim, başıaçık resmime baktığını öğrendiğimde galiba .    kendime duyduğum kızgınlığı,     ondan çıkarmış sen nasıl böyle yaparsın  ?  diye bozuşmuştum .         yıldız yokuşundan inene kadar ,yalvarmıştı garibim .
kendime devamlı kızıyor,    ona olan ilgimden kendimi suçluyor, hıncımı ondan alıyordum.       o kadar üzdüm ve bezdirdim  ki onu .    yerinde olsam;     çoktan        tak sepeti koluna- herkes kendi yoluna kızım demiştim

   



asla ilgimi belli etmedim,        hiç emin olamadı benden .      şimdiki sözde kapalı- özde açık kızlar gibi,   sarmaş dolaş gezmedim.        aramızda daima çanta,   dosya bişey oluyordu .         şimdi bakıyorum da milletteki rahatlığa , doğrusunu yapmışım,       olanca cahilliğimle ya da      annem evden çıkarken arkamdan çok dua ediyormuş.         ben de etmeliyim artık kızıma.

hayatımdaki ilk ve son aşk ilanını,         tıka basa dolu bir otobüste  ( muhtemelen birkaç kişinin kulak misafiri olmasıyla ) aldım .
evlenme teklifini de,     zuhuratbabada gezerken .          zavallımı nasıl korkuttuysam, her an kafasına bir şey atacakmışım gibi çabuk çabuk       konuşuyordu

ahh çok kararlıydım.         lakin  kalplerimiz,    ailelerimizin hesabını bozdu ; okul bitince ondan da kurtulurum sandım .             nasıl derdim aileme ,      kapandım ama okuldan koca buldum geldim ?        kuran kursuna yatılı yazıldım,     hoca olmak için .          ortak kız  arkadaşlarımızı gönderdi ,    haberci diye.         gizlice kaçırma planları yapmış hay yarebbim





istemeye geldiler kaç kez,   babam kızım hoca olacak diyor gönderiyor. arada kalan teyyare ,sonunda iflas bayrağını çekti      ve asla yapmam dediğini yaptı .   GENE .    ödü koptuğu babasının    karşısına geçti ve ben bu çocukla evleneceğim dedi .    (  hala utanıyorum )

dedi de evlenebildi mi ?       evet,      ama tam dört senede .          1 sene sözlü 1 sene nişanlı kaldık ve her adımda vazgeçirmeye çalıştılar.    sonunda gittik nikah günü aldık da kurtulduk .    yoksa hala bekar olabilirdim bu yaşta .
ahh çok zor oldu .         babaların kızlarını vermesi zaten zor,      benimki olunca ikiyle çarp ,     kaçkez ciddi ciddi bohçamı alıp ( içine ne koycaksam ? ) kaçmayı düşündüm .       bütün son an krizlerine az kaldı deyip dayandık ve düğün gelip çattı . tamam artık beraberiz diyecekken ...

19 Şubat 2011 Cumartesi

cimri molyerler , aramızda

kırk senelik ömrü hayatım boyunca,    kendimle ilgili şunu anlamış bulunuyorum      nihayet...

cimri biri değilim ,     olamam da.      genlerimde yok zaten ;   ailede kimsede yok yani.        babam cömertliğin uç noktalarında,     bir yaşam sürdü.      akraba ziyaretlerinde ,boynu bükükleri,      çocukları    vs.   ihtiyaç sahiplerini,   sevindirmeyi unutmazdı.      cebi sanki alaattinin mağarası gibiydi,     tükenmezdi hiç çıkanlar.   o verdikçe,    mevlam da ona verdi.      arkasından herkes,      bildiğimiz ve duymadığımız ne iyiliklerini sayıp,  dua etti ona.  ne mutlu,       herkese böyle iyi anılmayı   nasip etsin Yüce Allah .     nur içinde yatsın.





neden mi cimri değilim ?       çünkü farkettim ki ;  cüzdanımdaki dünyalıklar batıyor,     dikenin battığı gibi gideyim de,  koca koca kitabevlerinde        kağıt kokusunu koklaya koklaya ,    kitaplarımı seçeyim yahut üşenirsem de,   kitapyurdundan isteyeyim .            kırıktabakta nefsimi körelteyim  kuru dolmalarla.   çarşı pazar gezeyim,   illa alacak bişeyler bulayım    (mümkünse çok  ucuz olsun lütfen ).
ahhh         bir de arabamı alayım artık.        bunun için cüzdandakiler yetmez    ama biyerden  başlamalı   değilmi ?  tabi bir de hayır hasenat var asla boşa gitmeyen.      bomboş olmadığını umduğum deftere yazılan.

cimri olamamak bir nimet olmalı;    cimrilik de Rabbimin azabı.         düşünsenize ;olup da sarfedememek.     bir komşum vardı;      nekesliğinden ötürü,  dudak büktüğüm.        o kadar azıtmıştıki işi;    poğaçanın böreğin üzerine kıyıp da    süremezdi yumurta, okka yani.         hali vakti tabiiki yerindeydi.      o zaman bir cezaydı ona verilen,   varken yokluk çektirmek .        hem de bilerek kendi     eliyle  verdiği .

sözün özü; Hz Allahın verdiği nimetleri ,      hayırda sarfedebilmek de ayrı bir nimettir.


yarın ; masalın devamı

18 Şubat 2011 Cuma

seyyare neval

sultanahmet yollarına düştüğümüz ,   bu bahar kılıklı  günde,     zihnim boş durur mu ?    trafiğe kapanmış alanlarda zorunlu jogging yaparken,  çalışıyordu yine tam kapasite .





aklıma aşk romanları   geldi  ;  aşikar ya da gizli okuduğumuz.        neden esas erkekler    hep yakışıklı olmakla beraber ,  aynı zamanda şefkatli, güçlü,sonsuz sevme kapasiteli ,koruyucu biraz da kıskanç ?    çünkü eşte gayrıihtiyari aradığımız özellikler         bunun ne kadarını bulabiliyor insanlar  ?       % 40     o da şanslıysan.

eee  o zaman   ne yapmalı  ?      beklentileri mi düşük tutmalı      ?       fazlasıyla karşılaştığında, sevindirik olup gerdan kırıp göbek atasın ,       ya da anneler çocuk yetiştirirken daha mı dikkat etmeli   ?       hani eğitimi tvye bırakmayıp,   kendimi ele almalı ?





zaten dinimizdeki hakiki müslüman tanımı,    ideal eşle örtüşüyor.          o zaman yabancı hikayeler ya da çizgi filmler yanında,     çocuklara göre dini hikayeler      ya da her yerde bulabileceğimiz ,    tarihi kahramanların  çizgi filmleri de mi denenmeli ?         mesela besmeleyi çocuklara böyle bir filmle yerleştirmiştik biz.

arkadaş  ,     ya bu kitapları okumayacak kızlar       ya da analar böyle erkekler yetiştırecek.       yoksa ülke boşanmışlar cumhuriyetine döndü,   dönecek.  demedi demeyin .

17 Şubat 2011 Perşembe

daha neler göreceğiz ?

hiç merak etmiyorum  aslında .
çiçeği burnunda blog arkadaşlardan birisi bahsetmiş,   derginin birindeki sapıtmış zihniyet mahsulü, karikatürden.

tamam ateistlerin varlığı sır değil,    hatta moda bile.      ama    %99  müslüman oranı olan ülkede,   bunu yapmak       ya ağzı köpürmüş misali   ,    nefretini içinde tutamamak          ya da insanları tepki vermesi için  tahrik etmek.
hele sülümanı    yeni atlatmışken.





ayol elin gavuru bile,     hezeyan içinde,   alemlerin rahmetine sataşıyor ara ara ,  yaratıcısına değil.     bizim gavurcuk özentileri yine abarttı ;     boynuz kulağı geçti.

sırada ne var ?    diye düşünüyorum hızlıca .     daha ne bulacaklar hastalıklı zihinler ?       renkli sularda tozlarda mutluluğu arayanlar ?       bunlar  ;   hani şu dini para ve güç  üzerine kurulu ,     aynı zihniyetin yavrucukları olmalı.

mevlaya inanmadıklarına göre;    ahirete de inanmadıkları kesin.       kendilerini ölünce püf toz olup yokolacak felan zannediyorlar herhalde.

ayy       hiç gülesim yoktu.      ayol,       düşükbel modası  için     ana-babaların ahı yeter size

görmedim okumadım diyenlere  linki de burada 





ödül döndü dolaştı geldi bize. yüzlerde gülümseme oluşturanlara veriliyor galiba. yani  tarzanca misali anlayabildiğim bu. 
bu  ödülü sevgili kardeşim nabrut ve biz göndermiş teşekkür ederim . herkeslere bir şekilde ulaştı gördüğüm kadarıyla .  o yüzden ne yapıyoruz  ?           alıp düzgünce bir tarafa kaldırıyoruz.

16 Şubat 2011 Çarşamba

masal

her aşkın bir hikayesi varmış   işte benim hikayem;

üniversiteyi kazandığım yıl,     hayatımda ilkleri yaşadığım yıl oldu      aynı zamanda .  babam    beni üzen kararını bildirdi ;        kapanmazsam göndermeyecekti beni .       şimdiki aklım ve   cesaretim olsaydı blöfünü görürdüm .     iyi ki görmemişim desem de     şimdi,       o zaman çok ağrıma gitmişti emrivaki yapması.





gelgitlerle geçen bir geceden sonra kararımı verdim     ve    kendimi kız yurdunda yatılı buluverdim .    geniş sosyal çevresiyle babam,     okul yıldızda olduğu için yakın bir yerde kalmamı planladı.       şimdi biz de kızıma aynı planları yaparken hak verebiliyorum .        ama o zaman evden gelip gidenlere ne kadar özenirdim;
akşam okuldan çıkıp sıcacık evlerine ,    mis gibi anne yemeği yemeye gidiyorlar diye.     halbuki bizim yurtlar o zaman böyle değil ;       yemekleri hocaların gözetiminde öğrenciler yapıyordu.    12 yaşında ilkokuldan çıkmış kızın yaptığı yemeği ye bakalım.       işte o  yüzden ayşeyle biz,       akşam karnımızı doyurmadan gitmiyorduk yurda.

ayşe ;  bazı insanlar vardır;      yanlarında kendinizi yetersiz hissedersiniz.      öyle bir havaları vardır ; belki de gülümsemeleri,    çakalın sırıtışını andırdığı için  .           siz evden uzakta aynı okula gidiyorsunuz ;  paylaşmak istediğiniz o kadar çok şey varki;       ama   karşınızdakinin önerdiği güvenilmez yarenlik.

 



ne kadar gariptim yarebbim;      bir arkadaşa nasıl açtım.        sınıfta üç kız kapalıydık;    birisi soğuk nevalenin biriydi.       o kadar uğraştım;     sadece kendi memleketlisi kızla samimi oldu.       öbür kız 25 yaşında gibi giyinen ve davranan zerrin.         ben de çocuktan biraz büyük ve saftrik yapımla,     pek bir uyum sağlayamadık tabii .

yıldız üniversitesini kampüsü güzeldir ;     yeşillikler içinde minik köşkler felan ,   cam serası .       yıldız sarayı bir taş atımlık mesafede .         kafa dengi arkadaşlarla zevkli geçebilecek zamandı,      lakin o arkadaşları bulamadım bir türlü

ama kendime bir eş buldum ;    merak edene  devamı sonra ...

15 Şubat 2011 Salı

akıl, hoşgeldin . fikir nerde kaldı ?

gelemedi,selamı var

akıl  ;     hepimizin bildiği,     beynimizin ürettiği.





fikirse,   ancak bahşedilen şey ;  şanslı kullara       ince düşünce ve  aklı  doğru  kullanma yetisi.    yani bana hiç uğramamış olan.           goncamda bol bulunan

peki bendeki sivri akılla,     ondaki ince fikir      birbirini tamamlıyor mu ?

heyhat       ne mümkün ?

bünyemde barındırdığım,    telaş ve     parlama gücü bastırıveriyor,    aklı başında her fikri.





makus talihim belli ;    üzüntü,     pişmanlık

hani sevmiim    listesi vardı ya ?

ona kendimi de ekliyorum.

14 Şubat 2011 Pazartesi

sevmiiim

boş boş konuşmayı

kendini övenleri





yalakaları


noel baba özentilerini





tesettürün sınırlarını habire zorlayanı

kabak tatlısını

biberin kabuğunu

kuş hariç her türlü hayvanı





ütü yapmayı

hamama gitmeyi

el şakalarını

şunları






bütün süper ötesi kitaplarına  rağmen elif şafağı


tok yatıp,    aç kalkmayı





sivri topukları ( bırak onlarla tök tök diye özürlü gibi yürümeyi, düşünemiyorum bile
yumurta topuklarımla     tık tık gezerken ,  mutluyum.    akşamları ayak masajıyla kemdime gelsem de )

not :   hepimizin kandili mübarek olsun . az önce aneyi aradım kandil için; sesi hala dargın geliyor. içim acıyor hatam ne anlayabilmiş değilim .aklımda bin senaryo var ;lakin annelik kutsal engelinde eriyip buharlaşıyor.  zamana bırakmalıyım.       ama içimdeki  küçük kız annesini özlüyor
ne zaman geçecek,  ne zaman ?


.

12 Şubat 2011 Cumartesi

itirazım var

mantıya değil,  tabii .





gençlerin ( bunu söylediğime göre kendimi yaşlı kabul etmeye başladım demektir.ya da ruhen yaşlı diyelim ) her şeyi, hakları gibi görmesine itirazım var.

şimdi artık evlenirken,    bütün imkanlar seferber edilip,      evinin,    arabasının anahtarı teslim ediliyor .
niyet halis;   evladım sıkıntı çekmesin.    sonuç;   anne baba yaşlılıkta borç yükü sırtlanmış,    gençler hazıra konmuş gezmelerde ,eğlencede.

peki evlat kıymet biliyormu ?    ne gezer ?       ilk darlıkta satmaya hazır  ,      nasıl olsa ana baba bişey yapar değilmi ?
gelin memnun mu ?      çok zor ,öyle gördü ya ;    hep bekliyor aynı cankurtaranı.     eğer yapmazsan vay haline, gönderirim bak ,    yeşil tarlalar huzurevine.

farkındamısınız ?       biz genciz ,çalışırız      hallederiz diyen yok .

hali vakti yerinde bir ailenin,   tek kızıydım .      herkesi karşıma alıp ,    istediğim kişiyle evlendim ve bir sürü şeyden,   mahrum kaldım .       gocunmadım ,   genciz yaparız dedim hep.    oriflame,amway satıcısı oldum.      diksiyon öğrendim spikerlik için,     ama başörtüsü süzgecine takıldım





sırası geldi,   ekmek alacak paramız olmadı ;   babam sorduğunda hep var dedim.   10 yılda beş ev değiştirdim ama bir gün bile, aklıma babam niye ev almıyor ?    diye gelmedi.       bize iyi bir eğitim vererek,     üzerine düşeni yapmıştı çünkü.

iki erkek kardeşim,    evlendikten iki sene sonra,    evleri ve arabaları hazırdı.        hiç kıskanmadım . sevindim onların yerine ,     biz kardeştik çünkü.
10 yıldan sonra,     ev almaya kalkıştığımızda,türkiye meşhur krizlerinin ilkini yaşıyordu.     bir gecede aniden, krediler donduruldu .        babam aldığımız evin yarısını ödedi;     bunun için hep dua ediyorum ona.
beş yıl önce vefat ettiğindeyse ,       kardeşlerime kurulu iş,  isim,   ve gayrımenkul bıraktı .  bana da oturduğu evi  .      vefatından sonra annemle ikimizi birşeyler bahane edip şirketten çıkardılar,     evi annem oturuyor diye vermek istemediler.      sanki annemi sokağa atacakmışım gibi.

o zaman,    imza atma diyenlere hep şöyle dedim ;    onlar kardeşim ,onlara güveniyorum.
işlerini batırıp,   herşeylerini satmaları beş yılı buldu.   güvendiğim dağlara kar yağması da .

annem dahil herkes;    o evi erkek kardeşime vermemi bekledi .     hanımının öğretisi doğrultusunda, abim senin durumun bizden iyi dedi.       evet iyi belki ,çünkü onların hanımları evde otururken,   küçük oğlumu evde yalnız bırakıp işe gittim ,       onlar gibi gezip tatillere gitmedim . onları kıskanmadım .    bir gün bile.

geçen hafta dananın kuyruğunun koptuğu gündü.      mirasıma ,   çocuklarım için sahip çıktım    bunun karşılığında      kardeşlerimi kaybettim.    neredeyse annemi de .

sonuç ; bir ah'ım var         günü geldiğinde sahibine iade edilecek .

8 Şubat 2011 Salı

gel ey dost, bazı bazı

yorgunluk ve  uykusuzluktan ,   ekrana şaşı   baktığım şu akşamda;     bu sefer  de   dost    kelimesi  düştü  aklıma ;  içim ısındı,     burnum ve ayaklarım donarken.





nedir acaba,   arkadaşla    dost arasındaki fark ?         arkadaş ;    herşeyi konuşabildiğimiz, iyi vakit geçirten  zaman öldürten ya da kafa dağıtan,      tanışın bir üst versiyonu.            lakin dost ;     söylenmemişi anlayan  satır aralarını okuyan ,    bizi bizden iyi tanıyan  zat

bir sürü arkadaşımız olabiliyorken ,     neden dostların sayısı bir elin parmaklarını geçmez ?





önce kendinle dost olmalı insan,  kendini sevmeli ,    barışmalı benliğiyle.        amma hatasını, kendine olsun itiraf etmeli ,    dile getirmese de  uluorta           - ben böyle mutluyum-u oynamamalı .       vakit kaybı ;   vicdanın rahat bırakmazki seni,   olman gereken olana değin . zaten kendini kusurlu görüp,  sıvamadıkça kolları tadilat için;      inkişaf başlamıyor ruhta,    bilesin .       kendi iç dünyanı hallettikten sonra , çevirdiğinde başını dış dünyaya ,  bir de ne göresin ?          çevren dolmuş bile  dostlarla .

öyle dostlar ki ;     aşık veyselin de   aradığı ,   hatırlarsın mevlayı       yüzlerine baktıkça ...


.

7 Şubat 2011 Pazartesi

anne baba gözlüğü

 gençlikte,    çoğumuz şikayetçi olmuşuzdur ailemizden         beğenmemişizdir;   hele ergenlikte bol pöflemelerin ardından     dert yanmışızdır arkadaşlarımıza.            belki de gizlice içildiği için tatlı gelen  sigara eşliğinde        .anlatılanların sonu hep,     beni anlamıyora bağlanırdı         hele baskıcı babaya sahipseniz bencileyin,    şikayet edecek daha fazla şeyiniz olurdu





ve erkekler...    günler boyu konuşsanız bitiremeyeceğiniz konu ,       geçenlerde facede lisede ayılıp bayıldığım çocuğun  kel- bira fıçısı ve hala arkadaşlık  peşindeki resmini görünce ; verilmiş sadakam varmış dedim  gençlik işte ; yeşil gözler  havalı bakışlar  nice kızın  hayatını karartmamış mıdır ?     ya da şimdiki deyişle ; engin tecrübeye.
biz safça yaklaşırdık;    şimdikilerin tavrının yanında .      ilk adımın onlardan gelmesini ,     kur yapılmasını isterdik,    naza çekmeyi severdik     en kibar tabirle;    peşine düşmeyi değil .   böyle olduğu için belki de  eşime karşı içim  bu kadar rahat.        geri kafalı olduğumu düşünenler olabilir     bunun    anlamı ;sonradan hatırladığında, başını eğeceğin,    pişman olacağın  davranışlar yapmamaksa  ,  evet öyleydim ve öyleyim .
lakin saf da değilim,   karşımdakinden de aynısını beklerim

.




peki anne baba olunca,  farklı  davranmaya ne demeli ?      sanırsın    ki pembe gözlükleri çıkarıp karaları takmışız.       her kapının ardında,    bebeklerimizi ayartmaya     ya da yutmaya hazır,  hain kurtların gizlendiğini, iyi insanların     çok azaldığını,  hayatın zordan  ,  üper  zorötesine doğru kaydığını düşünmüyormuyuz bu yüzden ?
çözüm ve yürek oynamalarımızın sonu nasıl gelecek ?
dikkat , anlayış ve dua    bol bol dua
annelerimizin yaptığı gibi.


.

5 Şubat 2011 Cumartesi

annelik zor zanaat , kaynanalıksa öd kopartıcı

bugün   ediyle büdü senaryosunun 3. günü    ve iliklerime kadar  bıkmış durundayım
o kadar gezmelere rağmen,   bu haftayı -evde yemek yapmama  haftası- ilan etmeme rağmen .  bir de iki günlüğüne işi astım,    tam oldu.          kuru kızımın yokluğuna ,    tam alıştığımızı sanırken,     sürpriz yapıp tekrar kucağımıza sokuluveriyor,   zorla kendini sevdiren şımarıklığıyla.       ama minik erkekimden     ayrı kalmaya alışık değiliz,   iğnelerinden ötürü

ahizeden gelen;   - iyiyim anne- diyen  sesi yetmiyor özlem gidermeye,       o kadarki;    bunu da söyleyeceğimi hiç sanmazdım;        ergen çocuk-titiz anne        çekişmelerimizi bile özledim





çocuklarımız ne kadar merkezinde, gittikçe küçülen dünyamızın .       teknoloji gelişip, dünyanın kapılarını    bir bir önümüze serdikçe ,         iç dünyamızın küçülmesi,       yüreklerimizin büzülmesi neden acaba ?
kocaman ailelerde yaşarken,    vermeyi öğrenirdik           şimdi minik çekirdek ailelerimizde onları koruyalım diye,    şüphe etmeyi kısıtlamayı öğreniyoruz ve öğretiyoruz          bencil olduk,  kısaca sebep bu,bütün neden niçinlerin cevabı.

çocuğumuza    duyduğımuz şefkat sahiplenme      elimizde değil biliyorum             ama eğer kontrol altına almazsak,    büyüdüklerinde beklentilerimiz  de o nisbette artıyor.         belki de   farkına varmadan boşa çıkarmışsak,   ailemizin bizden umduklarını ,    bizim aynı şeyleri istemeye ne kadar hakkımız var ?       sonu hüsrana mahkum olmuş bir umut.
zaten görüyordum da;    geçen gün emin oldum.    z. teyzeyle gelinini görünce.       uzun uğraşlar sonucu evlenmek istemeyen     oğluna bulduğu,     tam istediği gibi bir kız;

 


becerikli cıvıl cıvıl.    z. teyze tam bir ana gibi davrandı;       borç harç ev aldı ona       kendi evinden kat kat güzelini.         oğlu işsiz kaldığında gelirini teslim etti,        kendisi emekli maaşıyla geçinmeye çalıştı.       ev borcunu tamamen üstlendi ve kocasını 60 yaşında işe gönderdi tekrar         bu kış çektiği sıkıntıya şahidim.         bu kadıncağız hep istediği hac hayalini oğlu için ertelemiş ve gelinini çok seven bir kadın.

eline ne geçti   ?  çingene olduğundan,    ciddi kuşkulandığım annesinin öğretileri doğrultusunda koca çeneli , nankör bir gelin .       öyleki geçen gün gittiğimde,     bana kal neval abla diye inadına ısrar ederken, z.teyzeye teklif etmedi bile       . sebep de bebeğine doğum günü için bilezik almaması,         kendi oturduğu evin borcunu zor ödediğini bildiği halde.

hiç umudum ve beklentim yok       aha buraya yazıyorum.


.

4 Şubat 2011 Cuma

kardeş ! rahatmısın orada ?

sevmem,   fazlasıyla  rahat insanları          ya da şöyle diyeyim;       kendini rahat diye tanımlayıp,   her türlü davranışı yapmaya kendinde hak bulanları .





rahatım diye,  cenaze evinde buzdolabı karıştıranı.      hapur hupur ,  acınızla dalga geçercesine atıştıranı  

yemek bulaşığından,  acınızı yaşamaya fırsat    bulamazken         habire  bulaşık çıkaranı

çekirge sürüsü gibi,    başınıza çöküp içtenlikten uzak,   yalancı tavırlarla     üzülmüşü oynayanı  

hep beraber sofra hazırlayıp, toplamadan kaçanı.  ( ama içim ne rahat ;  şahid oldum çünkü aynısının ona yapıldığında yüzünün aldığı renge )        ne kadar kötüyüm

 bütün bu olumsuzluklara karşı hoşgörülü olmayı,    mazeretler bulmayı,     hoşgörü sağnağında yıkayıp, geriye duru,    temiz sevilecek bir şeyler çıkarmayı






                                                    ne kadar isterdim   annem gibi olmayı.


.

2 Şubat 2011 Çarşamba

neval bugünlerde..

yazıları otomatiğe bağlamış

pc si arızalanmış,

yorumlara ulaşıp yayınlayamamış      değil cevap yazsın

pazar akşamı dananın kuyruğunu koparmış

o zamandan bu zamana uyku haram olmuş,  yemek ise hazımsızlıktan ibaret







herkese savaş açmış ;    yüksek tansiyona bile

yüzmüş yüzmüş kuyruğuna gelmiş

o kuyrukta nerdeyse annesiz kalıveriyormuş

nevalin bütün ipleri kopmuş,    sallanıyor boşlukta       öylece ..

1 Şubat 2011 Salı

anlayış farklı yaşayış farklı

şu kurabiyeyi yaparken aklıma geldi ;    tarifler bile çevreye göre değişiyor          önceden  teyzemizin kızında yiyip, tadına doyamadığımız poğaçayı,  çorbayı    yapmaya çalışırdık misafir geleceği zamanda





kitaplardaki tariflere de pek güvenmezdik  bu arada          kara kaplı defterimde bir sürü tarifin yanına not düşmüşüm ,    kimden aldığımı ya da garantili diye       hem neydi o öyle arada geçen krema lafı ?    krem şantiyle   bile tanışıklığımız 7-8 sene ancak. hem tatlı mıdır tuzlu mudurki ?      hem yemeğe hem pastalara giriyor,     yok bozar bizi bu.
 
ne zaman internet geldi ,mertlik bozuldu        birbirimizin yüzünü kameralarla seyredince      attık gitti  kartpostalları       nereye ?    çöpe tabii.       aman tel de neymiş ?      mail çekeyim    goncamın sürpriz yazdığı minik notlar bile         internetten gelir oldu.       hal böyle olunca;    da baktık bizim yüz vermediğimiz krema da küreselleşip her tarifin arananı oluvermiş.        tatlıya da tuzluya da      onsuz yemeklerimiz, pastalarımız  nasıl da tadını bulurmuş acep ?         yok , yok          ne varsa,     kaynanamın    sade suyla mayaladığı mantıda  var ,  göz kararı yapılan,     nenemizin çöreğinde var   samimiyet,  afiyet





demem o ki ; elbette kullanılıyordu çook önceden de,     bu ve bilumum  nevale ,   elit diye tabir edilen tabaka tarafından   .ingilizce tariflerle haşır neşir olmak,    sadece onlara hastı ya bir zamanlar    çık.. çık.. çık.. dikenlerini  çıkarma teyyare


sahi      bu elit nedir ki ?      elit olmak için ne lazım ?



.